Dinî öğretiler esasına göre ölümün başlangıç anlarından itibaren insan, yaptıkları amellerin karşılığını görmeye başlar. Dünyada yaptıklarından dolayı ya sevinç hâline ya da azap ve üzüntüye bürünür. İnsanın ruhunun dünyada maddî bedeniyle çok kuvvetli bir bağı olduğundan, ölümden sonra bile maddî bedene ilgisi çok fazladır. Bu yüzden naaşının taşınması, hareket ettirilmesi ve kefenlenme sırasında, sanki onunla birlikte ve onun peşinden gitmektedir. Maddî beden toprağa defnedildikten sonra ruh kendisini kabirde görür. Ölünün kabre konulması ile birlikte kabirde ilk gece başlar. Ölünün kabirdeki durumunu etkileyen en önemli faktörler, kalubelada Tanrı’ya söz vermiş olduğu tekâmül derslerini hatırlayarak, hayatını izlediğinde keşkeleri veya sevinçleridir… Tekâmül konusu içerisinde, üçüncü boyut olan bu dünyadan geçiş yapabilmemiz için, dokuz dersimizin olduğunu, bu derslerden mutlaka geçmek zorunda olduğumuzu ve bu dersleri geçmek için birtakım sözler verdiğimizi ve bu dersleri geçmekle de kalmayarak sorgu esnasında yapışıp kaldığımız dünya realitesinden cüzi irademiz ile artık orası hangi boyut veya hangi evrense o alana geçmemiz gerekliliğidir demiştik. Bana göre asıl sır olan bu kısımdır. Numeroloji eğitimimden sonra, karşıma sıklıkla tekâmül derslerini tamamlamış hiç karmik borcu olmayan ruh varlıkları gelmeye başladı. Madem bu dünyaya tekâmül için geldik ve tekâmülümüzü tamamladıktan sonra yüksek bilinç olacağız; o hâlde bu ruh varlıklarının bu dünya realitesinde ne işleri vardı? Sonraki araştırmalarımda gördüm ki, dünya hayatına tutunan ve başka seçeneği olduğunu algılayamayan, öğretilmiş hayatı yaşamaya meyilli olan bizler, öldükten sonra tekâmül etmiş bile olsak dünya realitesine tekrar gelmeyi seçerek negatif bir seçim yapmış oluyoruz. Bu konu tabi ki de çok karışık gibi görünüyor olabilir. Ancak bu döngüyü şema ile göstereceğim. Ne demek istediğimi burada daha iyi anlayabilirsiniz.

Bana göre dünya hayatı içinde ölüyüz, ölünce de yarı uyanıyoruz; bu noktada öte alem tam manası ile uyandığımız yer oluyor.
Evet, yukarıda bahsettiğim gibi fizikî beden olarak öldükten sonra var oluşunu devam ettiren ruha dünya hayatındaki yaptıkları tüm işler salise salise (akaşa kayıtları tutan melekler) tarafından izletilir demiştik.
“Nihayet, oraya geldiklerinde, kulakları, gözleri, derileri, yapıp ettikleri hakkında onlar aleyhine tanıklık edecektir.”
Kuran, edebî olarak çok güçlü bir kitap olduğu için tek bir kelimesi dahi değiştirilmeden altı yüzlü yıllardan bu günümüze, hatta dünyanın sonuna kadar geçerli olmaya devam edecek bir kaynaktır. Kur’an-ı Kerim şifreli bir metin. Bu sebeple insana karışık geliyor. Farklı düzlemlerde hazırlanmış olan Kuran; üçüncü boyutta, üç boyutlu metinlere sahiptir. Kuran’ı anlamak ve yorumlamak bu sebeple farklı farklı olmaktadır. Dikkat ederseniz, her çağ, Kuran’ı farklı farklı yorumlamıştır. Sorgu hâlimize geri dönecek olursak, hayatı baştan sona izletilen ruh, öldükten sonra da varlığına yani cüzi iradesine devam etmektedir. “Şimdi ne yapacaksın?” diye sorulur. Evet, şimdi ne yapacaksın? Nasıl bir seçim yapacaksın?
Comentarios